Tarihçe
07 Mart 2018

Yazılı tarihi milattan önce 2000 yılı başlarında Hititler dönemine dayanan Sivas, birçok medeniyetin izlerini barındıran bir açık hava müzesi konumundadır.

          Sivas tarihinin çeşitli dönemlerinde muhtelif devletlere başkentlik yapması en önemli ticari ve kültürel hüviyete sahipliği ile, her dönemde yapılan sayısız eserlerle doludur. Bunlardan bazıları zamanımıza kadar gelmemiştir. Bazıları hala insanı karşısında hayran bırakacak bir güzellikle ayakta durmaktadır. Selçuklular döneminde kültürel hayatın canlılığı nedeniyle, medreseler, camiiler, türbeler ticari hayatın hareketliliğinden dolayı han, kervansaray ve imaretler Osmanlıların son dönemlerinde ise bayındırlık hizmetlerinin yoğunluğu ile dikkat çekicidir. Bu eserler sanat açısından birer şaheserdir. Bir nevi Sivas, tarihi eserler yününden açık hava sanat galerisi görünümündedir. 
           
        Tek tek incelendiğinde taşların hamur gibi yoğrulduğu, inançla beslenen ruh güzelliğinin zarif parmaklarla birer abide kurmak üzere nakşedildiği görülmektedir.Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar devrinde kurulan tedavi kurumları; kötürüm, kimsesiz, terkedilmiş, çocuklara, yaşlılara ve her türlü hastalara yardım elini uzatmış ve bunların yaşamlarını sürdürecek ihtiyaçları gidermeye çalışmışlardır.
  Şüphesiz bu kuruluşlar özellikle Selçuklular döneminde zamanın en mükemmel tıp eğitim merkezleri olup, aynı zamanda hasta bakımı ve tedavisini yapıyorlardı. Osmanlı Türklerine intikal eden bu kuruluşlar önemle korunmuş bir çok Anadolu kentinde Şifa medreseleri kurulmuştur.Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1217 yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. 
          
        Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur. Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir.  Bu eserler sanat açısından birer şaheserdir. Bir nevi Sivas, tarihi eserler yününden açık hava sanat galerisi görünümündedir. Tek tek incelendiğinde taşların hamur gibi yoğrulduğu, inançla beslenen ruh güzelliğinin zarif parmaklarla birer abide kurmak üzere nakşedildiği görülmektedir.Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar devrinde kurulan tedavi kurumları; kötürüm, kimsesiz, terkedilmiş, çocuklara, yaşlılara ve her türlü hastalara yardım elini uzatmış ve bunların yaşamlarını sürdürecek ihtiyaçları gidermeye çalışmışlardır.
  Şüphesiz bu kuruluşlar özellikle Selçuklular döneminde zamanın en mükemmel tıp eğitim merkezleri olup, aynı zamanda hasta bakımı ve tedavisini yapıyorlardı. Osmanlı Türklerine intikal eden bu kuruluşlar önemle korunmuş birçok Anadolu kentinde Şifa medreseleri kurulmuştur.  Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1217 yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur. Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir. 

          Fani dünyadan ahrete yolculuk günü 617 Şevvalin dördü anlamına gelen bir yazı kuşağı yer almaktadır. 1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve dönemin tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden birisidir. Şifahanede göz, dahiliye, cilt ve ruh hastalıkları tedavi ediliyordu. Aynı zamanda medrese olarak da hekim yetiştiriliyordu.   Darüşşifa'nın güney eyvanı I.İzzettin Keykavus'a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kare bir plana sahip olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.1220 yılında vefat eden I. İzzettin Keykavus'un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır.   Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kufi yazılar, mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifa hanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın Ahmed Bekirül Marendi olduğu sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılıdır. Üstteki büyük çini kabartma kitabede şu yazıt dikkat çekicidir; Sağlık hizmetlerinin modern anlamda bir devlet görevi olarak ele alınmasının temeli Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin kuruluşu ile atılmıştır. Türk toplumunun yüksek düzeyde, sağlıklı bir yaşantı içinde bulunmasının önemi ve değeri taktir edilmekte, memlekette tüm sağlık hizmetlerinin yürütülmesi görevi; Milli Mücadelenin başlangıcında Ankara'da kurulan ilk Milli Hükümet bünyesinde 2 Mayıs 1920 tarihinde 3.sayılı kanunda yer alan "SIHHİYE VE MUAVENET'İ İÇTİMAİYE VEKALETİNE " (Sağlık Bakanlığı'na) verilmiştir. 
                  
        1923 yılına kadar zamanın koşulları içinde yürütülen hizmetleri 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet kurulduktan sonra planlı ve programlı bir çalışmaya girmiş, buna bağlı olarak 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzısıhha kanunu ve 1936 yılında çıkarılan 3017 sayılı "Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilat ve Memur iyen Kanunu" ve sonraki yıllarda günün ve hizmetin koşullarına göre bu kanuna ek olarak çıkarılan kanunlarla merkez ve taşra örgütünü geliştirecek bugünkü örgüt ve yönetim şeklini almıştır (Sağlık Hizmetlerinde 50 yıl). Şüphesiz ki ilimizdeki sağlık teşkilatının seyrini gerek Osmanlılar, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri dönemlerindeki seyrinden soyutlamak mümkün değildir. İlimizdeki sağlık teşkilatının sunulmuş şekli olan, tedavi edici ve koruyucu hekimlik bölümlerini hem Osmanlı dönemi, hem de T.C. Hükümetleri dönemlerinde olmak üzere iki aşamada incelemek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
                        

       Osmanlıların son dönemlerinde vakıf, dernek, yerel kuruluşlar ve azınlıklara bağlı hastaneler tarafından yönetilen ilimizdeki sağlık hizmetleri T.C. Hükümeti kurulduktan sonra ve 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzısıhha Kanununa göre ilimizde de bu yıllarda bir sağlık müdürlüğü kurulmuştur. Koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri tek elde toplanarak bu yapılan araştırmalara rağmen; İlimizdeki sağlık hizmetlerini organize bir şekilde yürütecek sağlık müdürlüğü teşkilatının ne zaman kurulduğuna dair herhangi bir bilgi veya belge bulunamamıştır.  

       Ancak Hasan TAHSİN Bey’in 1931 yılında yazdığı "Sivas Vilayeti Sıhhi İçtimai Coğrafyası" adlı kitapta ilimizde bir sağlık müdürlüğü teşkilatının bulunduğu ve bu teşkilatın müdürünün ise kitabın yazarı Dr. Hasan TAHSİN Bey olduğu anlaşılmaktadır. Yine aynı eserde Hükümet Konağının yanında (şimdiki Adliye Binasının yerinde) Türk tarzı mimarisinde ve iki kat üzerine inşa edilmiştir. 1968 yılında bu binanın yıkım kararının alınması ile aynı yıl Numune Hastanesi bahçesi içerinde yer alan Sivas Sağlık Meslek Lisesinin bir bölümüne taşınmıştır. Daha sonra aynı bahçe içerisinde yapılan Doğum ve Çocuk Bakım Hastanesinin Çocuk bölümü Sağlık Müdürlüğü olarak alınmış ve 1972 yılında bu binaya taşınmıştır. Teşkilatın genişlemesi ve istihdam edilen personel sayısının artması nedeniyle bu binada yetersiz duruma gelmiş ve yeni bir binaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle Bezirci Mahallesi mevkiinde eski Numune ve Verem Hastanesi olarak kullanılan taş binanın yanına 3 katlı yeni ve modern bir sağlık müdürlüğü binası yaptırılarak 23 Kasım 1993 tarihinde bu binaya taşınmıştır. Müdürlüğümüz 2004 Yılı sonunda eski Atatürk Sağlık Meslek Lisesi Binasının bakım onarımı tamamlanarak  taşınmış olup halen aynı binada hizmet vermektedir.